Sürdürülebilirlik için bir Maceraya Atılıyoruz

26 July 2022

Son yıllarda, tüm dünyada Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını (SKA'ları) anaakımlaştırmak ve evrensel olarak kabul edilen bu amaçlara 2030 yılına kadar ulaşmak için önemli ölçüde çaba sarf edildi. COVID-19 salgını başta olmak üzere birçok engelle karşılaşmış olsak da, SKA çerçevesi hâlâ bize insani gelişme ve çevrenin korunması gibi konularda anlamlı bir ilerleme sağlamaya doğru giden zorlu yolda rehberlik eden tek araç.

SKA çerçevesi kalkınma alanında günlük olarak kullanılsa da, araştırmalar halkın büyük bir çoğunluğunun buna hâlâ yabancı olduğunu gösteriyor[1]; çerçevenin kendisi bilinse bile, yapı taşları, altında yatan varsayımlar veya diğer önemli ayrıntılar genellikle tam olarak bilinmiyor. Birçok kuruluş, benim gibi kalkınma pratisyenlerinin düzenli olarak konuşma yaptığı farkındalık etkinlikleri düzenliyor, ancak bu tek seferlik etkinliklerde bilgi aktarımının seviyesi elbette sınırlı kalıyor. Pek çok çevrim içi kaynak da mevcut, ancak birçoğu halk tarafından bilinmediği için yeterince kullanılamıyor. Kısacası toplumda SKA farkındalığını ve bilgisini artırmak için yapılması gereken çok iş var. Bunu başarmak için de farklı araç ve yöntemler kullanmamız gerektiğini söylemeye gerek bile yok ve işte inovasyon burada yine karşımıza çıkıyor.

Birkaç hafta önce, yerel bir sivil toplum kuruluşu (STK) olan Kentimiz İzmir Derneği ile SKA temalı ve daha önce benzeri yapılmamış bir etkinlik tasarlama konusunda iş birliği fırsatlarını değerlendirmek için görüşmelere başladık. Söz konusu STK, misyonu doğrultusunda her yıl yüzlerce insanı bir araya getiren bir hazine avı düzenliyor. Amaç, katılımcıları bilmedikleri bir dizi yere göndererek İzmir’deki kültürel miras alanlarını öğrenmelerini sağlamak. Bu oldukça popüler bir etkinlik—aşağıdaki videoya göz atabilirsiniz—ve bir gelenek haline gelmiş durumda. Biz de bu etkinliği SKA’lar doğrultusunda uyarlamaya karar verdik. Yaratacağımız versiyonda amaç, katılımcılar arasında ve aktivite sırasında etraflarında gördükleriyle etkileşim yaratarak öğrenmenin potansiyelini maksimuma çıkarmak. Eğitim literatürü, bilgi üretme süreçlerinin birçok öğrenme yöntemi bir arada kullanıldığında, özellikle de yaparak öğrenmeyle, desteklendiğini savunuyor.[2]

 
 

 

İş birliğini çok ortaklı bir yapıyla güçlendirmek ve etkinliği SKA’lar üzerine geniş çaplı bir deney fırsatına dönüştürmek için İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Ağı (SKGA) gibi aktörleri de aramıza dahil ettik. Son birkaç haftada, yapılacak olan etkinliğin aşağıdaki özellikleri taşıması için nasıl tasarlanması gerektiğini konuştuk:

  • Kapsayıcı;
  • Engelli dostu;
  • İklim dostu;
  • Rekabet yerine iş birliğine dayalı;
  • Pozitif etki yaratan; ve
  • Deneysel.

Bu nitelikler SKA’larla uyumlu olduğu gibi, aynı zamanda işi organize edenler için de oldukça zorlayıcı. Onları çekici kılan özellikler, uygulanmalarını da zorlaştırıyor. Aslına bakarsanız, bu tür etkinliklerin çoğu kapsayıcılık, çevre veya pozitif etki göz önünde bulundurularak tasarlanmıyor. Diğer bir deyişle, model alabileceğimiz pek örnek bulunmuyor. 3 aydan kısa bir sürede ve önümüzde benzer bir örnek olmadan bu etkinliğin altından kalkmak için birlikte çalışacağız.

Belirlediğimiz beklentileri karşılamak istiyorsak bazı konuların üzerine dikkatlice düşünmemiz gerekiyor. Örneğin, şu sıralar ilgiyi yüksek tutmak için eğlenceyi ne düzeyde entegre etmemiz gerektiğini araştırıyorum—bu temel bir soru ve cevabı etkinliğin tüm kurgusunu etkileyecek. Oyunlaştırma giderek daha popüler hale gelmeye başladı ve eğlence faktörü genellikle yeterli katılımı sağlamak için gerekli görülüyor. Ancak düzenleyeceğimiz etkinlikte sürdürülebilirliğin ciddi bir iş olduğu gerçeğini de gözden kaçırmamak amacıyla ne kadar eğlencenin yeterli ne kadarının ise gerekenden fazla olduğuna karar vermemiz gerekiyor.

Benzer şekilde, katılımcıları rekabet mantığından uzaklaştırıp bunun yerine aralarında iş birliğini nasıl teşvik edeceğimizi bulmamız gerekiyor. Hazine avı etkinliklerinin çoğunda kazanan ve kaybedenlerin olacağı beklentisi vardır. Kazananlar genellikle tüm şifreleri en hızlı çözen, yerleri/nesneleri diğerlerinden önce bulan, mümkün olan en yüksek puanları toplayan veya bunların bazı kombinasyonlarını başaran ekipler arasından seçilir. Önümüzdeki en büyük zorluk, rekabeti teşvik etmemek için av konseptini yeniden tasarlamak—bariz nedenlerden dolayı ‘av’ kelimesiyle aram da pek iyi değil. Katılımcıları iş birliği yaptıklarında veya en azından belli bir düzeyde yardımlaştıklarında ödüllendirmenin yollarını bulmamız gerekiyor.

Aynı şey engelli ayrımcılığı için de geçerli. Kapsayıcılık ve engelli dostu olma ilkelerimize bağlı kalmak için, fiziksel yetenekleri ne olursa olsun herkesin katılımını mümkün kılmak için çabalamalıyız. Bunu yapmak, bazı fiziksel özelliklerin (koşma hızı, direnç veya kas gücü gibi) başarmanın en önemli belirleyicileri olacağı bir etkinlik yaratmanın önüne geçmemizi sağlayacaktır. Bugünlerde her takımda en az bir engelli veya yaşlı üyenin bulunmasını zorunlu kılma fikrini değerlendiriyoruz; bu kişiler etkinliğe uzaktan veya, doğru şartları sağlayabilirsek, fiziksel olarak katılabilirler. Etkinliklerin çoğu fiziksel engelleri dikkate alınmadan tasarlandığından bunlara katılamayan engelli bireyler için bunun ne anlama geldiğini hayal edebiliyor musunuz?

Son olarak, etki konusu bir kez daha zorlu bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Sadece birkaç saat süren tek seferlik bir aktiviteden ne tür bir etki ya da en azından sonuç bekleyebiliriz? Olumlu bir etki yaratmayı başarsak bile, bunu nasıl ölçeceğiz? Etkinliğin yarattığı herhangi bir etkinin uzun ömürlü olacağını iddia edebilir miyiz? Tasarım aşamasına geçmeden önce bu ve diğer birçok soruya acil yanıtlar bulmamız gerekiyor. Aksi takdirde, etki ölçümü düşünülmeden tasarlanmış ve pozitif sosyal etki yerine eğlenceyi önde tutan bir etkinliğin ortaya çıkma riski var.

Karşılaştığımız zorluklar üzerinde çalışırken, süreç boyunca tüm varsayımlarımızı, beklentilerimizi ve verdiğimiz kararları belgeliyoruz. Etkinliğin sonunda, aynı hedeflere ve/veya hassasiyetlere sahip benzer etkinliklerin farklı yerlerde nispeten hızlı ve kolay bir şekilde düzenlenebilmesi için en az bir bilgi çıktısı yayımlamayı umuyoruz. Önümüzde büyük bir ölçeklendirme fırsatı olduğunu ve başkalarının da bu etkinliği tekrarlamasını mümkün kılmak için öğrendiklerimizi paylaşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bu yazıyı okuduktan sonra yukarıda bahsedilen konulardan herhangi biri hakkında bir öneri ya da yorumda bulunmak isterseniz benimle (Gökçe Tuna, Hızlandırma Laboratuvarı Keşif Yöneticisi) gokce.tuna@undp.org adresinden iletişime geçebilirsiniz.


[1] OECD'nin bu konuda yaptığı araştırmaya bu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.oecd.org/development/pgd/International_Survey_Data_DevCom_June%202017.pdf 

[2] Kolb, D.A., 2014. Experiential learning: Experience as the source of learning and development. FT press.

 

İngilizceden Türkçeye çeviri: Demet Doğanay