Taktiksel Şehircilik: Bu İsmin Arkasında Neler Var?

29 March 2022

Yeni konseptler için isim bulmak hep zordur. Yeni terimin yaratıcısı genelde onu kolay anlaşılır kılmaya ama insanların dikkatini de konuya çekmeye çalışır—enteresan isimler genelde ikincisini iyi yapar, orası kesin. ‘Taktiksel Şehircilik’ buna iyi bir örnek; birbirinden alakasız görünen iki kelimeyi bir araya getirerek ilk karşılaşıldığında merak ve hafif bir şaşkınlık hali yaratıyor—eğer şehircilik alanında çalışan bir akademisyen, profesyonel veya konuya tutkulu biri değilseniz tabii. Geri kalanımız için, devam etmeden önce kavramı açıklamakta fayda var; Taktiksel Şehircilik (başka isimleriyle kendin-yap (do-it-yourself (DIY)) şehircilik, şehir onarımı, kentsel akupunktur veya kentsel prototipleme), nispeten hızlı bir şekilde ve düşük maliyetli malzemeler kullanarak esnek, ölçeklenebilir ve genellikle geçici kentsel alanlar yaratmak için çeşitli gruplar tarafından benimsenebilen eylem odaklı bir yaklaşım. Bu terimi birkaç yıl önce ortaya atan Mike Lydon, taktiksel şehirciliği uzun vadeli fayda için kısa vadeli aksiyonlar olarak açıklıyor ki bu tanım, yaklaşımı mükemmel bir şekilde özetliyor. Daha resmi bir tanımı tercih edenler için şunu önerebilirim: “taktiksel şehircilik, mahalle yapılaşmalarında uzun vadeli değişimi hızlandırmak için kısa vadeli, düşük maliyetli ve ölçeklenebilir müdahaleler kullanan ve şehir, organizasyon ve/veya vatandaş öncülüğünde gerçekleştirilen bir yaklaşımdır.”[1]

Taktiksel şehircilik projelerinin en çekici özelliklerinden biri, yayılma hızlarıdır; haftalar veya aylar yerine genellikle günler içinde yapılırlar. Sürecin kısalığı, dahil olan herkese çabalarının sonuçlarını çok hızlı bir şekilde görme ve bir başarı ve gurur duygusu yaşama şansı verir. Üstelik, bu müdahaleler neredeyse her zaman gerçekleştikleri ortamlarda somut olumlu dönüşümler yaratır, ayrıca tabandan yukarı çıkan bir tasarım ve birlikte yaratma ilkeleri sayesinde yeniliği demokratikleştirir. Ek olarak, başarılı olduğunda, çıktıların çoğu kentsel ortamlarda kolayca kalıcı demirbaşlar haline gelebilir. Taktiksel şehircilik uygulamaları, yerel topluluklar, ilgili vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları (STK'lar) ve yerel yönetimler de dahil olmak üzere birçok grup ve/veya kurum tarafından yürütülebilir. Taktiksel şehircilik, tanımı gereği, kapsayıcı ve katılımcı bir topluluk oluşturma uygulaması ve birçok ülkede görülen sosyal uyuşmazlık seviyeleri düşünüldüğünde buna her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu açık.

Taktiksel şehirciliğin dünyada birçok güzel örneği var; bir annenin yaya güvenliğini artırmak için yaya geçidinin her iki ucuna turuncu bayraklarla dolu kovalar yerleştirmesinden, geniş bir kamusal alanı canlandırmak için büyük bir pop art heykelinin dikilmesine kadar. Bu müdahalelerin ölçekleri ve maliyetleri değişkenlik gösterebiliyor, ama etki/yatırım oranı belediyeler veya özel şirketler tarafından gerçekleştirilen geleneksel kamusal alan projeleri ile kıyaslanınca oldukça etkileyici. Son zamanlardaki favorim ise Londra merkezli Lübnanlı sanatçı Nathalie Harb'ın tasarladığı Urban Hives konsepti—modüler ve düşük maliyetli bir yapı ile park yerlerine yeşil alanlar eklemek için oluşturulan bir müdahale. Yapı, alt kısımda araçlar için gölgelik bir alan oluştururken üst kısımda ise kentsel tarıma olanak sağlayıp kirliliği azaltıyor ve yerel halk için bir yeşil alan yaratıyor.

Nathalie Harb’ın ‘Urban Hive’ konsepti Kaynak: https://www.londondesignbiennale.com/nathalie-harb

Bütün bunların UNDP Türkiye Hızlandırma Laboratuvarı ile ne ilgisi olduğunu merak ediyor olabilirsiniz. Taktiksel şehircilik konusunda deney yürütmeye olan ilgimiz, yakın zamanda Japon Hükümeti'nin UNDP ortaklığında sunduğu bir fırsattan doğdu aslında. Bizim laboratuvarımız, Japon bilgi ve becerilerinin farklı şekillerde kullanıldığı yenilikçi projeler yürütmek üzere fon alan az sayıdaki UNDP Hızlandırma Laboratuvarından biri. Bu iş birliğinin ilk aşamasında, buna benzer bir projenin daha önce hiç denenmediği küçük bir sahil kasabasında çok ortaklı, uluslararası bir ‘mekân oluşturma’ projesini başarıyla gerçekleştirdik. Belki de daha etkileyici olan, bunu COVID-19 salgını sırasında ve dahil olanlar için birçok farklı engel varken yapabilmiş olmamız. Bu proje ile ilgili yazılan son bloğu buradan okuyabilirsiniz.

Bahsedilen projeyi tamamladıktan sonra, daha önce eşleştiğimiz Japon ortağımız Sotonoba ile iş birliğimizi derinleştirmek için yine Japon Hükümeti’nden ek fon aldık. Bu sefer, sahada daha hızlı şekilde ilerleyebileceğimiz, düşük maliyetli, kısa süreli (ortalama 2-3 hafta sürecek) ve bir şehrin farklı bölgelerinde yeterince kullanılmayan ve/veya çekici olmayan alanlara bir dizi müdahale oluşturmamızı sağlayacak ‘daha hafif’ bir yaklaşımı denemek istedik. İzmir Büyükşehir Belediyesi ile yakın zamanda imzaladığımız iyi niyet sözleşmesini de kutlamak için, bu müdahalelerin hepsini İzmir’de gerçekleştirmeye karar verdik. İzmir, Türkiye'nin en modern şehri olarak anılır ve bu özelliğini yerel halkın tutumunda ve ilin toplam 31 yerel yönetim tarafından yönetilme biçiminde görebilirsiniz. Şehrin sakinleri ve her yıl ziyaret eden milyonlarca turist tarafından sevilen, Türkiye’nin en güzel yerlerinden biri İzmir. Bununla birlikte, dünyadaki birçok şehir gibi burada da özellikle kamusal alan tasarımı ve yönetimi olmak üzere çeşitli alanlarda mevcut çalışma yöntemlerini geliştirme potansiyeli oldukça yüksek.

Planladığımız müdahalelere yakın zamanda başladık ve önümüzdeki haftalarda daha fazla ayrıntı paylaşacağız. Ama ne tür mekânlar oluşturmayı hedeflediğimizi merak edenler için kısa bir özet paylaşabilirim:

  1. Eski bir okul bahçesinde oluşturulacak bir komünite mutfağı
  2. Sokak hayvanlarının barınacağı ve yerel halkın sosyalleşebileceği bir avlu
  3. Bina yoğunluğu fazla olan bir bölgede yerel halk için yeşil bir alan sağlamak üzere oluşturulacak bir cep parkı
  4. Şehrin tarihi bir bölgesindeki kullanılmayan bir kamusal alana bakan bir duvar yerleştirmesi

Çizimler: Eflatun Fikret Ono Yılmaz (Sotonoba)

Bu müdahalelerin, yereldeki halkın ve belediyelerin kamusal alanların tasarlanması ve yönetimi konusundaki düşünce ve yaklaşımlarında köklü bir değişime yol açacağını umuyoruz. Asıl hedefimiz bu olmakla beraber, farklı türde kentsel müdahalelere (ki taktiksel şehircilik bunlardan sadece biri) ilişkin anlayışımızı daha da geliştirmek, ve ilgili süreçlerin nasıl yürüdüğünü ve bunların ölçeklenmeyi nasıl kolaylaştırdığını anlamak için birkaç şeyi test etmek de istiyoruz. Özellikle merak ettiğimiz ve cevabını aradığımız noktalar şunlar:

  • Yerel yönetimler, halkın öncülük ettiği taktiksel şehircilik uygulamalarına yatırım yapmak ve bunları teşvik etmek için gerekli kurumsal kapasiteyi nasıl geliştirebilir? Önlerinde ne tür engeller ve fırsatlar var?
  • Esnek, kısa süreli ve düşük maliyetli kentsel müdahaleler yaratmak söz konusu olduğunda yerel halkın ihtiyaçları ve öncelikleri neler?

Bu ve (deney sırasında ortaya çıkması muhtemel olan) diğer soruları araştırırken, basit bir gerçeğin kesinlikle farkındayız: halihazırda uluslararası bir harekete dönüşmüş olmasına rağmen, ‘kendin-yap’ (DIY) şehircilik kavramı birçok kişiye ve kuruma hala çok yabancı.  Özellikle yerel yönetimler, kendileri tarafından tasarlanıp yönetilmeyen ve birçok olası sonuç doğurabilecek bu tür müdahalelerden çekinebilir. Bu nedenle, dönüştürücü bir kentsel uygulama pratiği olan taktiksel şehirciliğin gerçek potansiyeli şu anda yeterince kullanılmıyor. Yeni projemizdeki amaç, hem belediyelerin bu konuda harekete geçmesini sağlamak hem de yerel halka değişimi tetiklemek ve bir parçası olmak için ilham vermek. İzmir'de seçtiğimiz alanlar bu yaklaşımın ilk kez deneneceği yerler oldukları için mükemmellik peşinde değiliz. Yapılan işin sonuçlarını görmek ve nihayetinde Türkiye’nin diğer bölgelerinde tekrarlanabilecek ölçeklenebilir bir model geliştirmek istiyoruz.

Özünde müdahale, çalışmadığı düşünülen bir şeyi iyileştirmek için yapılan kasıtlı bir eylemdir (yani, başlangıç noktası çoğu zaman bir olumsuzluktur). Ancak taktiksel şehircilik uygulamalarının bir krize tepki olarak ortaya çıkması gerekmez. Her zaman ve her yerde uygulanabilmeliler çünkü geleceği parlak bir paradigmayı temsil ediyorlar—tasarımın, yaratıcı bir bireyin veya seçilmiş bir grubun vizyonu değil, yerel düzeyde kolektif kimlik ve zekanın gerçek bir yansıması olduğu bir paradigma bu. Kamusal alanlar yaratmanın daha iyi, daha insancıl bir yolu olduğu fark edildiğinde geleneksel yaklaşımların ne kadar kısıtlayıcı olduğunun ortaya çıktığını düşünüyorum. En azından bu yazıyla size düşündürmek istediğim buydu.


Taktiksel şehircilik konusunda daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, faydalanabileceğiniz bazı İngilizce kaynaklar şunlar:

  1. Taktiksel şehirciliğe dair kılavuzlara ve çeşitli araçlara ulaşabileceğiniz geniş bir koleksiyon, bu adreste mevcut: http://tacticalurbanismguide.com/
  2. The Street Plans Collaborative'in taktiksel şehircilik üzerine yazdığı harika bir yayın serisi, bu adreste bulunabilir: https://issuu.com/streetplanscollaborative
  3. ARUP'un taktiksel şehircilik üzerine yazdığı bir makale, bu adreste bulunabilir: https://www.arup.com/perspectives/publications/research/section/tactical-urbanism
  4. High Streets Task Force’un kamusal alanları kullanıcı ihtiyaçlarını daha iyi karşılayacak şekilde uyarlamaya yönelik 10 maddelik listesine bu adresten ulaşılabilir: https://www.highstreettaskforce.org.uk/reopening-high-streets-safely/temporary-public-realm- değişiklikler/
  5. The Institute of Development Studies’in düşük ve orta gelirli ülkelerde taktiksel şehircilik hakkındaki raporu, bu adreste bulunabilir: https://opendocs.ids.ac.uk/opendocs/handle/20.500.12413/15652

Gökçe Tuna UNDP Türkiye Hızlandırma Laboratuvarı’nın Keşif Yöneticisidir. Sosyal medyada kendisini Twitter üzerinden takip edebilirsiniz: @G_innovates

İngilizceden Türkçeye çeviri: Demet Doğanay

[1] Kaynak: http://tacticalurbanismguide.com/about/